YASİN AKTAY - SİYONİST EGEMEN DÜZENİN ÇIPLAK HAYATLARINA KARŞI GAZZE - 18 Ağustos 2025 Pazartesi

YASİN AKTAY - SİYONİST EGEMEN DÜZENİN ÇIPLAK HAYATLARINA KARŞI GAZZE - 18 Ağustos 2025 Pazartesi

YASİN AKTAY - SİYONİST EGEMEN DÜZENİN ÇIPLAK HAYATLARINA KARŞI GAZZE - 18 Ağustos 2025 Pazartesi


Bugün İsrail’in bütün kuralları ihlal etme konusunda sergilediği şımarıklık basit bir kuralsızlık değil, bizatihi bugünkü cari dünya düzeninin egemenlik şovudur. Siyonizm, bütün dünyaya hükmedecek bir egemenlik düzenini her türlü hukukun dışında bırakarak yaşamaya mahkûm ettiği Filistinli üzerinden sadece Filistinliye değil bütün insanlığa gösteriyor. Aç bırakarak öldürmek bugünkü egemen düzenin dayandığı veya dayandığını iddia ettiği hukuk açısından da olabilecek en ağır insanlık suçlarındandır. Ama bu suç İsrail sözkonusu olduğunda suç olmaktan çıkar, tekrarlayarak bir normale bile döner. 

 

Şimdiye kadar bir şekilde geçerliliği olan “kendini savunma hakkı” veya “varolma hakkı” gibi argümanlar İsrail’in seri olarak işlediği sistematik suçlar karşısında tiksindirici bir pişkinlik olarak görülmekte. Ama hiç önemli değil, İsrail zaten bu tür argümanlara dahi ihtiyaç duyamayacak şekilde kendini bütün yasaların, bütün ahlaki kuralların, bütün dini yasakların üstünde, onlardan muaf gören bir egemenlik iddiasına sahiptir. Uygulamada alabildiğine pervasız, olabildiğince küstah ve şımarık olmasına yetecek kadar korunaklıdır. 

Tabi öyle korunaklı zannetmektedir, ama bu zan onun en büyük zaafını da oluşturmaktadır. Tehlikeli, yok edici, egemen gücün aşırı yükseldiği yerde kurtarıcı gücün de ortaya çıkışı bir tarihsel kural bir ilahi yasadır. Bunu şimdilik buraya not edip geçelim.

Konumuz Siyonizm’in gizli ve açık aktörü olarak temayüz ettiği egemenlik düzeninin insanları nasıl hukukun dışında bırakarak yaşamaya mahkûm ettiği, nasıl “çıplak hayat” üzerinden işlediği. Bu çıplak hayatın paradigmatik figürü, Giorgio Agamben’e göre “homo sacer” idi. Nazi örneği üzerinden bu egemenlik mantığını ele alan Agamben için homo sacer, toplama kamplarındaki Yahudi idi. Yahudi üzerinde uygulanan bütün istisnai hukuk ihlalleri aslında yeri geldiğinde bunun herkes için uygulanabileceğinin bir gösterisiydi. 

 

Yahudi istisna edilebiliyorsa, bu istisna herkes için bir kaide haline gelebilir. İnsanlık ayağını denk alacak bu egemenlik karşısında. Rububiyet iddiasındaki bir egemenlik, Firavuni bir taşkınlık ve azgınlık örneği. Bugün bütün insanlığı Gazze üzerinden bir homo sacer mesabesine indirgeyerek aynı egemenlik anlayışını somutlaştıran İsrail veya onun nezdinde egemenlik iddiasını hayata geçiren dünya düzeni.

Homo Sacer, kurban edilen ama kutsallığı olmayan bir varlıktır. “Kutsal adam” anlamına gelir, ancak burada “kutsal” hem öldürülebilir hem de kurban edilemez olan anlamındadır. Hukuk düzeninin hem içinde hem dışındadır: öldürülmesi suç sayılmaz ama ritüel olarak kurban edilmesi de yasaktır. Agamben’e göre modern siyaset, tüm yurttaşları potansiyel birer “homo sacer” haline getirmiştir. Buna mukabil çıplak hayat sadece biyolojik varoluş, yani herhangi bir siyasal tanınma ya da hakka sahip olmayan hayat.

Agamben’e göre modern devletler, insanları hak sahibi siyasal özne (bios) olmaktan çıkarıp, salt hayatta kalmaya indirgenmiş varlıklar (zoê) haline getirir. Bugün insanlığın önünde, insanlık şahit kılınarak ihlal edilen bütün kurallar egemen düzenin istisna koyabilen egemenliğinin bir güç gösterisidir. Bu gösteri aracılığıyla bu sesi ister susarak ister bağırtıla bağırtıla kıstırılan kitleler özne olmaktan çıkarılıp salt hayatta kalmaya indirgenmiş varlıklar haline getirilir. Dünyanın her tarafında yükselen protestolar, yükselen sesler, vicdan ayaklanmaları karşısında Siyonist egemenler bütün küstahlıklarıyla hiçbir şey olmuyor gibi homo sacer haline getirmeye çalıştıkları Gazzeliye karşı soykırım suçlarını irtikap etmeye devam ederler. 

 

Aslında bu duyarsızlık günümüzde “vatansız”, “mülteci”, “göçmen”, “terör şüphelisi” gibi figürler üzerinden de tekrarlanır. Birçok durumda bu tür kategorilere karşı işlenen ihlaller kitleler nezdinde mazur bile gösterilir. Normal vatandaşa karşı işletilmesi beklenen bütün CMUK kuralları veya tutuklu hakları, sözkonusu göçmen olduğunda askıya alınması normal bile görülür. Orada “göçmen” en olmayacak suçu işlemiş, yaşadığı sınırları aşıp başka bir ülkenin sınırlarında hayat aramıştır. Bunu asla affedilmez bir suça dönüştüren yasa nasıl bir yasadır veya bir yasa mıdır? Çıplak hayat tam da her türlü yasayı işlemez kılan bir olağanüstü hal üretir. Egemenlerin ölçüsüz güç uygulamasına fırsat veren olağanüstü hal… 

Agamben’e göre İnsan hakları söylemi de bu çıplak hayat üzerinde kurulu olup etkisizdir; çünkü hakların temeli olan yurttaşlık bağı ortadan kalkmıştır. Bugün İsrail ve ABD’nin Gazze’yi işgal planı sadece yola çıktıktan sonra sergilenen bir anlayışa dayanmıyor. İsrail’in Filistin topraklarındaki işgalci varlığını baştan beri temellendiren teo-politik anlayışa dayanıyor. Filistin İsrail’den önce “insansız bir toprak”tır. O toprağı “insanlara yani İsrailoğullarına, Siyonistlere vatan haline getirmek gerekiyordur.” Orada yaşayan ve adına Filistinli denilenler mutlak anlamda çıplak hayatlardır. Hayatları üzerinde her türlü tasarrufun yapılabileceği duygusuz, tarihsiz, kişiliksiz, ehemmiyetsiz varlıklar. Kendilerine hukuku işletmeye bile değmeyecek varlıklar. İnsan hakları da neymiş, insan bile değiller ki onlar, insanımsı varlıklar. 

Agamben’in tasvir ettiği bu egemenlik düzeninde kendi egemenliği için kurban edilen ama bir kurbanın kutsallığına layık bile görülmeyen homo sacer İsrail örneğinde doğrudan hedefini Filistinli olarak bulur. Ancak burada bir fark var: Agamben modern egemenlik düzenini tasvir ederken karşısındaki homo sacer pasif ve kaderine razı bir kurbandır. Kurbanlığıyla kutsallık kazanamayan, yani ne İshak ne İsmail dahi olamayan bir kurban. Oysa İsrail’in aynı egemenlik iddiası karşısında Gazzeli hiç de homo sacer olmaya razı olmamış, İsrail’in ölçüsüz, şımarık ve azgın egemenliği karşısında boyun eğmeyi kabul etmemiştir. Bilakis aslında Filistinli başından itibaren İsrail’in bu egemenlik anlayışına karşı itirazını hiçbir şekilde eksik etmemiş, ama bilhassa 7 Ekim’de bütün bilinen dünyanın itiraf edip adeta biat etmiş olduğu, ilişkilerini “normalleştirme” yarışına girmiş olduğu bu egemen güç karşısında bütün çıplak hayatları onur, haysiyet ve varoluş elbisesiyle süsleyen bir çıkış sergilemiştir. 

 

İşin ilginç yanı Gazzelinin bunu Allah yolunda, özgürlük yolunda, onur ve inanca varoluş yolunda kurban olmayı göze alarak yapıyor olmasıdır. 

Homo sacer insanı telef eden bir Holokost gerçekten. Ama Gazzeli, direnişiyle, egemen düzenin karşısında işaret ettiği alternatif varoluş yoluyla bedeninden, hayatından vazgeçse de varlığını kanıtlamakta ve büyüyen tehlikeli güce karşı kurtarıcı gücün doğuşunu temsil etmektedir. 

Burada mutlak egemenlik iddiasındaki Siyonist gücün karşısında bir çıplak hayat yok, gerçek bir direniş öznesi vardır. 

Bu özne, İsrail’i de egemen düzeni de çıldırtıyor.

 

https://www.yenisafak.com/yazarlar/yasin-aktay/siyonist-egemen-duzenin-ciplak-hayatlarina-karsi-gazze-4740510